Your browser does not support SVG!

blog

Pay Sahibinin Sermaye Koyma Borcunun İfa Edilmemesi ve Sonuçları

Pay Sahibinin Sermaye Koyma Borcunun İfa Edilmemesi ve Sonuçları

A. Genel Olarak

Pay sahibinin sermaye koyma borcunu îfa etmemesi halinde ortaklığın söz konusu borcun ifasını talep etmesi ve kanunun öngörmüş olduğu diğer imkânlardan faydalanılmasının bir hak olduğu kadar, ortaklık açısından bir yükümlülük niteliği taşıdığı da görülür.

Pay sahibinin sermaye koyma borcunu îfa etmemesinin hüküm ve  sonuçlarının ortaya çıkabilmesi için öncelikle pay sahibinin söz konusu borcu ifada temerrüde düşmüş veya düşürülmüş olması gerekmektedir.

TTK m.482 uyarınca, sermaye borcunu vaktinde yerine getirmeyen pay sahibi ihtara lüzum olmaksızın mütemerrit sayılır. Buna göre, sermaye borcunun yukarıda incelediğimiz esaslar çerçevesinde tespit edilecek muacceliyet zamanında îfa edilmemesi ile birlikte, borçlu pay sahibi kendiliğinden temerrüde düşmüş sayılacaktır.

B. Sermaye Borcunda Temerrüdün Genel Sonuçları

Sermaye borcunda temerrüdün genel sonuçları, mütemerrit pay sahibine karşı tüm ticaret ortaklıklarında uygulama alanı bulan yaptırımları ifâde etmektedir. Gerçekten de, TTK’nın ticaret ortaklıklarına ilişkin genel hükümleri düzenleyen kısmında, sermaye borcunun yerine getirilmemesi durumunun hukukî  sonuçları tüm ticaret ortaklıkları, bu arada anonim ortaklıklar bakımından geçerli olacak şekilde düzenlenmiştir[1]. Bu çerçevede TTK m.128 hükmünde, temerrüt halinde îfa davası açılabilmesi, gecikmeden doğan zararın tazmininin talep edilebilmesi, m.129 hükmünde temerrüt faizi ve TTK m.482’de ise cezaî şart talep hakkı ortaklığa tanınmıştır. Bunun yanında, TTK m.1/II hükmünün yaptığı atıf uyarınca, ortağın temerrüdü halinde BK’da yer alan borçlunun temerrüdüne ilişkin hükümler de genel hüküm olarak uygulama alanı bulacaktır. Bu kapsamda, borçlunun temerrüdünün sonuçlarından kazadan sorumluluğa ilişkin hükümler de mütemerrit pay sahibi açısından geçerli olur[2].

Yukarıda ifâde ettiğimiz üzere, bahsedilen genel sonuçlar her ne kadar tüm ticaret ortaklıkları bakımından geçerli olsa da, TTK’da yer alan anonim ortaklıklara ilişkin öncelikle uygulama alanı bulan özel hükümler, bu sonuçlardan bazıları için anonim ortaklıklara özgü bir takım nitelikler de kazandırmıştır. Söz gelimi, cezaî şartın talep edilebilmesi için TTK m.483 uyarınca mütemerrit pay sahibinin yönetim kurulu tarafından ticaret sicili gazetesi ile ve ana sözleşmenin öngördüğü şekilde ilân suretiyle bir ay içerisinde ödemeye davet ve aksi takdirde cezaî şartın uygulanacağına ilişkin ihtar edilmesi gereklidir[3].

C. İfa Davası Açılabilmesi

Sermaye borcunda temerrüdün tüm ticaret ortaklıklarında geçerli ilk sonucu, ortaklığın aynen ifayı talep ve dava edebilmesidir[4]. TTK m.128 hükmü, ortaklığın sermaye taahhüdünden doğan alacağını talep ve dava hakkının bulunduğunu açık bir biçimde öngörmüştür. Esasen anonim ortaklığın ödeme gücüne sahip olan borçlu pay sahibine karşı aşağıda inceleyeceğimiz ıskat prosedürünü uygulamak yerine, îfa davası açarak gecikmiş ifanın yanında temerrüt faizi ve varsa diğer zararlarını talep etmesi, ortaklık menfaatleri bakımından daha uygundur. Buna göre anonim ortaklığın bu yolu seçmesi halinde, nakdî sermaye taahhüdü mevcut ise söz konusu paranın temerrüt faizi ile birlikte ödenmesi, taşınır eşyanın teslimi dava ve icra yolu ile ortaklık tarafından talep edilecektir. Taşınmaz eşyanın aynî sermaye olarak taahhüt edilmesi durumunda, yukarıda incelediğimiz üzere anonim ortaklık tapu sicilinde tescili talep ederek mülkiyet hakkını kazanacağından, bu halde söz konusu taşınmazın doğrudan zilyedi konumundaki pay sahibine karşı müdahalenin men’i davası açabilecektir.

Aynen îfa talebi kural olarak ortaklığın idareci ve temsilcileri tarafından yapılır. Anonim ortaklığın tüzel kişilik kazanmasından önceki aşamada, nakdî sermaye borcunun peşin ödenmesi gereken kısmını ödemekte temerrüde düşen kurucuya karşı diğer kurucular actio pro socio yani ortak davası açabilir. Bununla birlikte, bir kurucunun nakdî sermaye koyma borcunun peşin kısmını ödemeyen kurucuya karşı böyle bir îfa davası açabilmesi için, öncelikle kendisine düşen sermaye borcunu îfa etmiş ya da ifasını önermiş olması gereklidir. Ortaklığın iflâs etmesi halinde dava açma hakkı iflâs masasına, tasfiye halinde ise tasfiye memurlarına ait olacaktır.

D. Temerrüt Faizi

Temerrüt faizi para borcunun zamanında ödenmemesi halinde, zarar ve borçlunun kusurlu olması şartlarına bağlı olmaksızın borçlunun ödemekle yükümlü olduğu götürü bir tazminat niteliği taşır.

Anonim ortaklığa taahhüt etmiş olduğu nakdî sermaye borcunu ödemekte temerrüde düşen borçlu pay sahibi, temerrüt faizi ödemekle yükümlü olacaktır[5]. Bu hukukî sonuç genel hüküm niteliğindeki 3095 sayılı Kanunî Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun m.2’den de çıkartılabilmekle birlikte, kanun koyucu anonim ortaklıklarda sermaye borcu açısından özel bir düzenleme getirerek TTK m.482 sermaye koyma borcunu vaktinde yerine getirmeyen pay sahibinin ihtara gerek olmaksızın temerrüt faizi ödemekle yükümlü olacağını öngörmüştür.

Pay sahiplerinin gerek nakdî sermaye borcunun ilk taksiti, gerek bakiye nakdî sermaye borcunu ifada temerrüde düşmeleri halinde, temerrüt faizi, herhangi bir koşula bağlı olmaksızın temerrüt tarihinden itibaren işlemeye başlayacaktır. Bu tarih, temerrüt için ayrıca ihtara gerek olmayan haller için vade tarihi, pay sahibinin ihtarla temerrüde düşürüldüğü haller bakımından ise ihtarın pay sahibine ulaştığı tarihtir[6].

Temerrüt faizi oranının ana sözleşmede veya sermaye taahhüdü esnasında taraflarca kararlaştırılması mümkündür. Bu durumda akdî faiz niteliği taşıyacak temerrüt faizi oranı, TBK hükümlerine aykırı olmamak kaydı ile tarafların serbest iradesine göre tespit edilir[7]

E. Gecikmeden Doğan Zararın Tazmin Talebi

Sermaye borcunda temerrüdün genel sonuçlarından birisi de, temerrüt nedeni ile uğranılan ve temerrüt faizinin karşılamadığı zararın tazmininin mütemerrit pay sahibinden talep edilebilmesidir (TTK m.128)[8]. Ortaklığın sermaye borçlarının tamamının veya bir kısmının ödeneceğine güvenerek taahhüde girmesi ve pay sahiplerinin temerrüdü nedeniyle taahhüdünü yerine getirememiş ve bundan dolayı üçüncü kişiye bir tazminat ödemiş veya sözleşmenin feshi nedeniyle kâr mahrumiyetine uğramış olması sonucunda uğradığı zarar, sermaye borcunun gereği gibi îfa edilmemesi nedeniyle uğranılan zarara örnektir.

Gecikme zararı hukukî niteliği itibariyle müspet bir zarardır. Bu zarar, her şeyden önce ihtar ve diğer hukukî takip giderleri ile karşı edimi vaktinde teslim almak için yapılan hazırlık masraflarını kapsar. Ortaklığın geciken aynî sermaye yerine kullanmak üzere kiralama veya satın alma suretiyle sağladığı şeyler için ödediği paralar ve geciken nakdî sermaye yerine temin ettiği krediler için ödemiş olduğu faizler de bu zarar içinde yer alır. Aynı şekilde alacaklı ortaklığın, aynî sermaye olarak taahhüt edilen şeyi bir başkasına devretmeyi veya onun işinde kullanmayı taahhüt etmesi halinde, geç îfa dolayısıyla kendisinin de üçüncü kişilere ödemek zorunda kaldığı tazminat ve cezaî şartlar da bu kapsama girer.

F. Cezaî Şart

1. Genel Olarak

TTK m.482 uyarınca ana sözleşme ile pay sahipleri temerrüt halinde cezaî şart ödemeye mecbur tutulabilirler[9]. Buna göre, eğer ortaklık ana sözleşmesinde mütemerrit ortağın ayrıca cezaî şart ödemesi belirtilmiş ise, ortaklık kanunda öngörülen prosedüre uymak koşuluyla, gecikmeden ötürü herhangi bir zarar söz konusu olmasa dahi, nakdî veya aynî sermaye koyma borcunda temerrüde düşen pay sahibinden söz konusu ödemeyi talep edebilir.

2. Cezaî Şart ile Gecikmeden Doğan Aşkın Zararın Tazmin Talebi Arasındaki İlişki

TBK m.180 hükmü, alacaklının uğradığı zararın ancak cezaî şart miktarını aşan kısmını talep edilebileceğini öngörmüştür. Bu suretle kanun koyucu cezaî şart ile tazminatın mutlak birleşmesi ilkesini kabul etmemiştir. Bu itibarla, aşkın zararın hesap edilmesi için cezaî şart miktarının zarardan düşülmesi gerekir. Bu mahsuptan sonra geriye kalan zarar, aşkın zararı oluşturur. Yukarıda da bahsettiğimiz üzere, eğer ortaklık ana sözleşmesinde sermaye borcunda temerrüt halinde cezaî şart ödeneceği kuralı getirildiyse, TTK m.482 uyarınca istenebilecek tazminat ancak temerrüt faizi ve cezaî şart ile karşılanamayacak kısma ilişkin olacaktır. Bununla birlikte anonim ortaklığın söz konusu tazminatı talep edebilmesi için TBK m.180 uyarınca pay sahibinin kusuru olduğunu ispat etmesi gereklidir.

V. Sermaye Borcunda Temerrüdün Özel Sonucu: Iskat

A. Genel Olarak

Kanun koyucu, pay sahibinin sermaye taahhüdünden kaynaklanan borcunun zamanında yerine getirilmemesi halinde uygulanacak genel hükümler haricinde özel bir yaptırım öngörmek suretiyle, esas sermayenin fiilen ve eksiksiz bir biçimde oluşabilmesi için etkili bir önlem getirmeyi amaçlamıştır[10]. Buna kapsamda, TTK m.482 – 483 hükmü, ıskat prosedürü denilen ve anonim ortaklıklar hukukuna özgü bir hukuk kurumu ihdas etmiştir[11]. Anılan kanunî düzenleme anonim ortaklığa, bu hususta ana sözleşmede herhangi bir hükmün bulunmasına gerek olmaksızın, mütemerrit pay sahibini çıkararak haklarını geçersiz sayma ve halihazırda ortaklığa getirdiği sermayeden mahrum bırakma imkânını tanımaktadır. Bu sayede ortaklık bu surette boşalan pay sahipliği mevkiini, pay bedelini ödeyecek üçüncü bir kişiye tahsis etmek suretiyle, sermayenin mümkün olan en hızlı şekilde tamamlanmasını sağlayabilecektir[12].

Öğretide günümüzde genel olarak kabul gören görüş, ıskatın anonim ortaklıklar hukukuna özgü bir hukukî kurum olduğu yönündedir. TEKİNALP, ıskatı bu görüşten ayrı tutarak, borçlu temerrüdünün anonim ortaklığın niteliğine uygun yaptırımı olarak nitelendirmektedir[13]. Kanımızca, ıskatın her halükarda pay sahibinin temerrüdünün bir sonucu olduğu dikkate alındığında, hukukî kaynağının anonim ortaklıklar hukuku olduğunu kabul etmek kaydıyla, iki görüş arasında bir farklılık bulunmamaktadır.

Iskat doğrudan doğruya pay sahipliği mevkiinin ortadan kalkması sonucunu doğurduğundan, esasen bir pay sahibinin hukukî durumuna en ağır müdahale niteliği taşımaktadır. Bu nedenle ıskat sadece TTK m.482 de belirtilen halde ve m.483’de öngörülen usule uyulması suretiyle geçerlilik kazanabilir. Doğurduğu ağır sonuçlar nedeniyle kanunda ıskatı düzenleyen hükümler emredici nitelik taşımaktadır. Söz konusu hükümler malvarlığının korunması ilkesi ile ilgili olduklarından ana sözleşme ile yumuşatılabilmeleri mümkün değildir. Ancak ortaklığın tek taraflı olarak ıskat prosedürünü ortaklık lehine ağırlaştırabileceği düşüncesi öğretide çoğunlukla kabul edilmektedir

B. Iskatın Konusu

Iskatın konusunu pay teşkil etmektedir. Buna göre pay sahibi, “pay”dan ıskat edilir[14]. Iskatın merkez kavramını pay oluşturduğu için, henüz payın oluşmamış olduğu kuruluş ve sermaye artırımı evrelerinde ıskat yoluna başvurulması mümkün değildir. Bu bakımdan ıskat ancak payın oluşumuna vesile olan kuruluş veya esas sermaye işleminin ticaret sicilinde tescili anından sonra uygulanabilir. Bu aşamadan önce sermaye taahhüdü sahibi, borcunu yerine getirmediği durumlarda ıskata gerek kalmaksızın çıkarılabilir

C. Iskatın Uygulanma Koşulu

Yukarıda da ifâde ettiğimiz üzere, yönetim kurulunun mütemerrit pay sahibi aleyhine ıskat kararı alabilmesi için bu konuda ana sözleşmede bir yetki hükmünün bulunmasına gerek yoktur. Bu bakımdan ıskat sermaye borcunda temerrüdün genel sonuçlarından olan cezaî şarttan farklıdır. Iskatın uygulanabilmesi için tek koşul pay sahibinin sermaye koyma borcunda temerrüde düşmüş olmasıdır[15]. Bu sebeple, pay sahibinin ödeme kabiliyetinden ciddi şekilde şüpheye düşen ortaklığın kendisinden teminat istemesi ve bunu elde etmemesi halinde de ıskat prosedürünü uygulanmasına hukuken imkân bulunmamaktadır.

TTK m.482 hükmünde ıskat sadece sermaye koyma borcunun yerine getirilmemesi halinde söz konusu olabileceğinden, pay sahipleri anonim ortaklığa karşı olan tâli yükümlülüklerini yerine getirmedikleri, ya da borçlarını ödeyemeyecek duruma düştükleri hallerde, ortaklıktan ıskat edilemezler. Aynı şekilde pay sahibinin temerrüt faizini, cezaî şartı veya gecikmeden doğan tazminatı ödememesi sebebiyle ıskat edilmesi de mümkün değildir. Bu hususların ortaklık ana sözleşmesinde ıskat sebebi olarak öngörülmesi halinde dahi ıskat prosedürünün uygulanamayacağı sonucuna varılmalıdır. Zira bu müessesenin amacı mütemerrit pay sahiplerini cezalandırmaktan ziyade, ortaklığın esas sermayesinin fiilen ve eksiksiz oluşturulmasına yönelmiştir. Söz konusu amacın dışına çıkılmak suretiyle ıskatın salt bir yaptırım olarak kullanılması, ortaklıktan çıkarılma yolunu anonim ortaklıklar bakımından kapatan kanun koyucunun amacı ile bağdaşmamaktadır.

Agiolu paylarda, primli kısım da sermaye koyma borcunun kapsamına dahil olduğundan ve oluşturulma ve korunma bakımından esas sermaye ile aynı esaslara tâbi olduğundan, yukarıda belirtilen amaç çerçevesinde, söz konusu primli kısmın îfa edilmemiş olması halinde yönetim kurulu mütemerrit pay sahibi aleyhine ıskat kararı verebilecektir.

D. Iskat Prosedürü

1. Genel Olarak

Iskat prosedürü temel olarak birbirini takip eden üç aşama halinde gruplandırılabilir. İlk adımda Kanunun emrettiği üzere ortaklığın mütemerrit pay sahibine mehil içeren bir ek ödeme ihtarı göndermesi, ikinci adımda ise ıskat kararı alınması ve son adımda ise ıskat edilen pay sahibinin paylarının paraya çevrilmesi yer almaktadır[16].

2. Mütemerrit Pay Sahibine Mehil İçeren Ödeme İhtarı Gönderilmesi

 Iskat prosedürü mütemerrit pay sahibine mehil içeren bir ödeme ihtarı gönderilmesi ile başlar[17]. Buna göre, TTK m.483 hükmü yönetim kurulu tarafından mütemerrit pay sahibinin Ticaret Sicili Gazetesi ile ve ana sözleşmenin öngördüğü şekilde ilân suretiyle bir ay içerisinde ödemeye davet ve aksi takdirde haklarından mahrum kılınacağı hususunda ihtar edilmesini ıskat kararının alınabilmesi için kanunî bir şart olarak ortaya koymuştur[18]. Kanun koyucu ayrıca nama yazılı hisse senedi sahiplerine bu davet ve ihtarın taahhütlü mektupla yapılacağını buyurmuştur (TTK m.483)[19]. Kanun koyucu TTK m.483’ün öngördüğü ihtarın gönderilmesi için temerrüdün üzerinden ne kadar süre geçmesi ile ilgili herhangi bir hükme yer vermemiştir. Temerrüt ihtarı ile TTK m.483 hükmündeki ıskat ihbarının birleştirilerek birlikte yapılması hukuken mümkün değildir. Bu durumda ıskat ihtarı en erken temerrüt tarihini takip eden gün gönderilebilir.

Iskat ihtarı, ihtar tarihi itibariyle mütemerrit borçlu sıfatını taşıyan pay sahibine veya onun kanunî temsilcisine gönderilir. Bu bakımdan ıskat edilecek mütemerrit pay sahibinin tespit edilmesi gereklidir. Bedeli tam olarak ödenmemiş olan pay henüz devre konu olmadıysa, ilgili pay sahibi ortaklığın pay defterinde belirtilen payı taahhüt eden kişidir.

Iskat ihtarının mütemerrit pay sahibinden temerrüde düşülen pay bedelinin  ödemesi talebini zaman, miktar ve îfa tarzı bakımından sarih bir biçimde açıklayacak ve ilgili payı açık olarak gösterecek şekilde kaleme alınmış olmalıdır[20]. Kuşkusuz, ıskat ihtarının içermesi gereken en önemli kayıt ödeme için verilen ek sürenin miktarıdır. Bu süre TTK m.483 uyarınca asgarî bir ay olarak belirlenmiştir. Bir aylık sürenin kısaltılması, Kanun koyucunun borçlu pay sahibi lehine sağladığı asgarî korumanın azalması sonucunu doğuracağından, yukarıda incelediğimiz ıskat prosedürünün emredici niteliği çerçevesinde geçersiz sayılır. Kanun herhangi bir azamî sınır öngörmemiş olmakla beraber, yönetim kurulu tarafından ortaklığın  menfaatlerine uygun bir süre tespit edilmesi lazımdır. TTK m.483 uyarınca davet ve ihtar taahhütlü mektupla yapılacağından, süre de en erken mektubun pay sahibine ulaştığı gün itibariyle işlemeye başlayacaktır.

3. Iskat Kararı Alınması

Mütemerrit pay sahibinin, kendisine tanınan asgarî bir aylık süre içerisinde de bakiye sermaye borcunu îfa etmediği takdirde ıskat kararını vermeye yetkili organ yönetim kuruludur[21]. Bununla birlikte ortaklığın iflâs etmesi halinde bu yetki iflâs masasına, tasfiye olması halinde ise tasfiye memurlarına ait olacaktır.

Iskat kararının ne zaman alınacağına ilişkin TTK’da herhangi bir hüküm yer almamaktadır. Bu bakımdan ıskat kararının en erken mütemerrit pay sahibine taahhütlü mektup ve ilân yolu ile bildirilen ek ödeme süresinin sona ermesini takip eden ilk iş gününde alınabileceği kabul edilir.

Iskat kararı şekil ve nisap bakımından TTK’da yönetim kurulunu kararlarına ilişkin genel hükümlere tabidir. Buna göre ıskat kararı TTK m.390 uyarınca karar defterine yazılıp yönetim kurulu üyeleri tarafından metnin imzalanması suretiyle alınır. Iskat kararı alınacak yönetim kurulu toplantısı, üyelerin yarısından bir fazlasının katılımıyla yapılabilir; karar ise mevcut üyelerin çoğunluğunun oyu ile verilecektir[22].

Iskat kararı hukukî niteliği itibariyle, pay sahibi ile ortaklık arasındaki hukukî ilişkiyi ortadan kaldıran, bozucu yenilik doğuran bir karardır[23]. Bu bakımdan söz konusu kararın sonuçlarını meydana getirebilmesi için mutlaka mütemerrit pay sahibine ulaşması gereklidir.

4. Iskat Konusu Payın Değerlendirilmesi

Sermaye borcunda temerrüdün anonim ortaklıklara özgü yaptırımı niteliği taşıyan ıskatın temel amacı, yukarıda da izah ettiğimiz üzere, mütemerrit ortak ile sahip olduğu pay arasındaki irtibatı keserek, payın üçüncü bir kişiye satılması vasıtasıyla eksik kalan sermayenin temininin sağlanmasıdır. Bu bakımdan ıskat kararının alınmasını müteakip sahipsiz hale gelen payın sahiplendirilerek yeni pay sahibi tarafından ödenecek bedel ile sermayenin tamamlanması, ıskat prosedürünün son aşamasını ve aynı zamanda da amacını teşkil etmektedir. Yönetim kurulu ıskat kararı almak konusunda takdir yetkisine sahip olmakla birlikte, kararın alınmasından sonra ıskat konusu payı ivedilikle paraya çevirmeye zorunludur

Iskat kararının hüküm ve sonuçlarını doğurması anından itibaren yönetim kurulu payın mümkün olan en kısa süre içerisinde değerlendirilebilmesi için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Yönetim kurulunun payın muhtemel yeni sahip adaylarına ulaşılabilmesi için gerekli işlemleri, söz gelimi bu konuda gazeteye ilân verilmesi veya gerekli görüşmelerin yürütülmesi gibi işlemleri vakit geçirmeksizin yerine getirmesi şarttır[24].

Yönetim kurulunun ıskat sonucunda sahipsiz kalan payı hangi değer üzerinden üçüncü kişilere satılacağını belirlememiştir. Bu bakımdan yönetimkurulunun satış bedelini, ortaklığın menfaatlerine uygun olacak şekilde, serbestçe belirleyebileceği kabul edilebilir. Elbette yönetim kurulunun ıskat konusu payları mümkün olan en yüksek bedelle satmanın yollarını araştırması ve bu yönde çaba sarf etmesi gereklidir. Bu bakımdan öncelikli olarak payın gerçek bedeli, yani piyasa değeri üzerinden satılması amaçlanmalıdır. 

E. Iskatın Sonuçları

1. Iskat Edilen Pay Sahibi Bakımından Sonuçları

a.Genel Olarak

Iskatın en önemli sonuçlarından bir tanesi, hiç kuşkusuz pay sahibi sıfatının sona ermesidir. Pay sahibi sıfatının sona ermesi ile birlikte kişinin pay üzerindeki mülkiyet hakkı ortadan kalkar ve buna bağlı olarak paydan doğan haklardan faydalanma hakkı da son bulur[25].

Pay sahibi sıfatının sona ermesi ile birlikte ıskat edilen pay sahibinin elinde olan hisse senetlerini ortaklığa iâde etmesi gereklidir. Pay sahibi bunları ortaklığa iâde etsin veya etmesin, yönetim kurulunun ıskat edilen pay sahibinin ad ve soyadını, ikametgahını, senet karşılığı ödenmiş miktarı yazılı olarak içeren söz konusu senetleri her halükarda iptal ederek payı satın alan kişiye yeni senetler vermesi uygun olacaktır[26].

Iskatın pay sahibi açısından bir diğer sonucu, pay bedeline mahsuben önceden yapılan ödemelerin geriye alınamamasıdır (TTK m.482). Iskat sonucunda pay sahibinin nakdî sermaye borcuna mahsuben yapmış olduğu ödemelerin de boşa gideceği ve artık herhangi bir hak ve sonuç doğurmayacağı, müessesenin niteliği gereği ortaya çıkan doğal bir sonuçtur[27].

Anonim ortaklık ıskat kararını pay sahibinin sermaye borcunda temerrüdüne bağlanan diğer bazı hukukî sonuçlar ile birlikte uygulaması mümkündür. Bu kapsamda ıskat edilen pay sahibinden ayrıca temerrüt faizi ve gecikmeden doğan ve temerrüt faizi ile karşılanamayan ek zararın tazminini istenebilecektir.

b. Yönetim Kurulu Üyeliğinin Durumu

Iskat kararının, ıskat edilen pay sahibinin yönetim kurulu üyeliği üzerindeki etkisinin iki boyutta ele alınması lazımdır. Bunlardan birincisi ıskat kararı ile sahip olduğu tüm payları yitiren pay sahibinin TTK m.359 hükmü uyarınca yönetim kurulu üyesi olarak görev yapabilme imkânını kaybetmiş olmasıdır. Iskat kararının yönetim kurulu üyeliği üzerindeki ikinci ve daha önemli sonucu ise, TTK m.363 hükmünün kıyasen uygulanması sonucunda, ıskat edilen pay sahibinin yönetim kurulu üyeliğinin de ıskat kararı ile birlikte sona ermesidir. TTK m.363 yönetim kurulu üyesinin iflâsı, hacir altına alınması, ağır hapis cezasıyla cezalandırılması, emniyeti suiistimal, hırsızlık veya dolandırıcılık suçlarından mahkum edilmesi yahut üyelik için gerekli kanunî nitelikleri kaybetmesi hallerinde üyeliğinin sona ereceğini öngörmektedir[28].

2. Ortaklık Bakımından Sonuçları

Iskat kararının ortaklığın hukukî durumu üzerinde doğrudan doğruya yarattığı herhangi bir değişiklik bulunmamaktadır. Esasen daha önce de belirttiğimiz üzere ıskat ile birlikte ıskata konu olan paylar varlıklarını sürdürdüğünden ortaklık esas sermayesinin miktarı aynı kalır.

3. Pay Bakımından Sonuçları

Iskat edilen ve henüz yeni sahibi tarafından iktisap edilmemiş olan payın hukukî durumu, anonim ortaklık tarafından iktisap edilmiş olan kendi paylarının durumu ile birçok açıdan benzerlik göstermektedir. Öncelikle ifâde edilmesi gerekir ki, iki halde de ilgili paylara bağlı olan hakların ortaklık tarafından kullanılabileceği kural olarak kabul edilmemektedir.

4. Yeni Pay Sahibinin Hukukî Durumu

Iskat sonucu satılan payı iktisap eden kişi, paydan kaynaklanan tüm haklara ve borçlara sahip olur. Yeni pay sahibinin söz konusu hak ve borçları kazanma anı, payların satımının gerçekleştiği andır. Bu tarihten sonra doğacak tüm haklar yeni pay sahibi tarafından bu sıfatına dayanarak anonim ortaklıktan talep olunabilecektir.

KAYNAKÇA

Arslanlı, Halil; Anonim Şirketler- Umumi Hükümler, 2. Baskı, Fakülteler Matbaası, İstanbul 1959.

Ayhan, Rıza/Çağlar, Hayrettin/Özdamar, Mehmet; Şirketler Hukuku Genel Esaslar, Yetkin Yayınları, Ankara 2019.

Bilgili, Fatih/Demirkapı, Ertan; Şirketler Hukuku, Dora Basım Yayın, Bursa 2013.

Çelik, Aytekin; Anonim Şirketlerde Ortaklıktan Çıkarılma, 3. Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara 2013.

İmregün, Oğuz; Kara Ticareti Hukuku Dersleri, 11. Baskı, Filiz Kitabevi, İstanbul 1996.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin Türk Ticaret Kanununa İlişkin Kararları 2015-2016, Oniki Levha Yayınları, İstanbul 2018.

Karahan, Sami (Ed.); Şirketler Hukuku, 2. Baskı, Mimoza Yayınları, Konya 2013.

Kendigelen, Abuzer; Türk Ticaret Kanunu Değişiklikler, Yenilikler ve İlk Tespitler, 3. Baskı, Oniki Levha Yayınları, İstanbul 2016.

Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/ Çamoğlu, Ersin; Ortaklıklar Hukuku II, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2017. (Kısaltma: C.II)

Pulaşlı, Hasan; Şirketler Hukuku Genel Esaslar, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013.

Sevi, Ali Murat; Anonim Ortaklıkta Sermayenin Oluşturulması ve Pay Sahipliğine İade Edilmesi Yasağı, Seçkin Yayınları, Ankara 2013.

Şenocak, Kemal; “Anonim Ortaklıkta Iskat Kararının Sonuçları”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XI, Sa.1-2, Y.2007, s.279-296.

Üçışık, Güzin/Çelik, Aydın; Anonim Ortaklıklar Hukuku, C.I, Adalet Yayınevi, Ankara 2013.


[1] Yargıtay, bakiye sermaye borcunun, muaccel olan kısmının muacceliyet tarihinden itibaren 5 yılda zamanaşımına uğrayacağını kabul etmiştir. Konu hakkında örnek Yargıtay kararı için bkz.  TD., T. 22.6.1972, E. 1972/1628, K. 1972/3121 (Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/ Çamoğlu, C.II, s. 86).

[2] Pulaşlı, s. 553; Ayhan/Çağlar/Özdamar, s. 440; Konu hakkında detaylı bilgi için bkz. Sevi, s. 311-375.

[3] Ayhan/Çağlar/Özdamar, s. 440; Sevi, s. 315.

[4] Pulaşlı, aynen ifa davası yanında icra takibinin de başlatılabileceğini belirtmektedir (Pulaşlı, s. 553).

[5] Bilgili/Demirkapı, s. 488; Karahan/Bozgeyik, s.692; Sevi, s.  317; Yargıtay, genel kurulun sermaye borcunu zamanında ödemeyen pay sahibinin, temerrüt faizi ödememesini öngören kararını dürüstlük kuralına aykırı bularak iptal etmiştir (TD., T. 9.1.1968, E. 1966/4887, K. 1968/113; Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/ Çamoğlu, C.II, s. 89).

[6] Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/ Çamoğlu, C.II, s.88.

[7] Sermaye taahhüt borcunu ödemeyen mütemerrit pay sahibine ticari temerrüt faiz oranı olarak Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranın uygulanması gerektiği konusunda örnek Yargıtay kararı için bkz. 11.HD., T. 16.11.2009, E. 2009/5834, K. 2009/11856 (Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/ Çamoğlu, C.II, s. 89).

[8] Karahan/Bozgeyik, s. 692.

[9] Bilgili/Demirkapı, s. 489; Karahan/Bozgeyik, s.693; Sevi, s. 324; Uygulamada cezai şart, “kötüniyet tazminatı” olarak da adlandırılmaktadır. Konu hakkında örnek Yargıtay kararı için bkz. 11.HD., T. 23.01.2015, E. 2014/15022, K. 2014/921 İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı, s. 339).

[10] Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/ Çamoğlu, C.II, s. 90; Bilgili/Demirkapı, s. 489; Karahan/Bozgeyik, s.693; Iskat konusunda detaylı bilgi için bkz. Çelik, Aytekin; Anonim Şirketlerde Ortaklıktan Çıkarılma, 3. Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara 2013, s. 91-175.

[11] Iskat hükümlerinin lafızlarının eleştirisi konusunda detaylı bilgi için bkz. Kendigelen, Abuzer; Türk Ticaret Kanunu Değişiklikler, Yenilikler ve İlk Tespitler, Oniki Levha Yayınları, 3. Baskı, İstanbul 2016, s. 390-391.

[12] Pulaşlı, s. 553; Ayhan/Çağlar/Özdamar, s. 440; Karahan/Bozgeyik, s. 693; Sevi, s. 322.

[13] Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/ Çamoğlu, C.II, s.90.

[14] Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/ Çamoğlu, C.II, s. 90; Karahan/Bozgeyik, s. 693; Sevi, s. 322.

[15] Bilgili/Demirkapı, s. 489; Karahan/Bozgeyik, s. 693; “Sermaye borcunu ödemeyen bir pay sahibinin ıskat edebilmesi için öncelikle temerrüte düşürülmesi gerekir. Temerrütün söz konusu olabilmesi için de bakiye sermaye borcunun ödenmesi konusunda yetkili organın bir karar alması ve bunu sözleşmede öngörülen usul ve şekilde talep etmesi, uygulamadaki ifade ile, apel işlemini yapması gerekir. Şayet anasözleşmede, sermaye borcunun ödeme süreleri ve miktarı duraksamaya neden olmayacak biçimde belirlenmiş ise pay sahibine ihtar gerekmeksizin temerrüt oluşur. 11.HD., T.14.05.2015, E. 2014/10338, K. 2015/6915 (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası).

[16] Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/ Çamoğlu, C.II, s.91; Ayhan/Çağlar/Özdamar, s. 440; Bilgili/Demirkapı, s. 489; Karahan/Bozgeyik, s. 694; Sevi, s. 340.

[17] Pulaşlı, s. 553

[18] Bir aylık sürenin verilmemesi ya da ihtarın yapılmaması halinde alınan ıskat kararının olmadığı yönünde örnek Yargıtay kararı için bkz. 11.HD., T. 17.12.1981, E.1981/5383, K. 1981/ 5479 (Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/ Çamoğlu, C.II, s.92).

[19] Pulaşlı’ya göre TTK m. 483/II’nin lafzı hatalıdır. Çünkü şirketin mutlaka pay senedi çıkarmış olması şart değildir. İkinci olarak da bedeli tamamen ödenmedikçe hamile yazılı senet çıkarılamaz, çıkarılmışsa da TTK m.484/II uyarınca geçersizdir. Bu yüzden hüküm, “nama yazılı pay sahiplerine” şeklinde anlaşılması gerekir (Pulaşlı, s. 554).

[20] Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/ Çamoğlu, C.II, s. 91.

[21] Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/ Çamoğlu, C.II, s.92; Pulaşlı, s. 553; Bilgili/Demirkapı, s. 490; Çelik, s. 158; Doktrindeki esas sözleşmeyle bu yetkinin genel kurula devredilebileceği konusundaki tartışmalar için bkz. Çelik, s. 159; Sermaye taahhüdü borcu bulunan pay sahiplerinden tahsilat sağlanmaması halinde yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun gündeme gelebileceği konusunda örnek Yargıtay kararı için bkz. 11.HD., T. 07.04.2015, E. 2014/17453, K. 2014/4782 (İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı, s. 338).

[22] Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/ Çamoğlu, C.II, s. 92; Çelik, s. 160.

[23] Iskat kararı TTK hükümlerine uygun alınmadığı durumlarda kararın iptalinin dava edilebilmesi konusunda detaylı bilgi için bkz. Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/ Çamoğlu, C.II, s. 92; Çelik, s. 161-164.

[24] Çelik, s. 171.

[25] Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/ Çamoğlu, C.II, s.92-93; Pulaşlı, s. 554; Çelik, s. 169; Sevi, s. 340; Iskat kararının sonuçları bakımından detaylı bilgi için bkz. Şenocak, Kemal; “Anonim Ortaklıkta Iskat Kararının Sonuçları”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XI, Sa.1-2, Y.2007, s.279-296.

[26] Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/ Çamoğlu, C.II, s. 93; Çelik, s. 173.

[27] Pulaşlı, s. 555; Sevi, s. 356.

[28] Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/ Çamoğlu, C.II, s. 93.

Yorumlar

İletişime Geçin

İletişim Formu

Adresimiz

Dr. Faik Muhittin Adam Cad. Konak Mah. Kemeraltı 3. Beyler Sok. Danış İş Hanı K. 4 No: 401 Konak/İzmir

Telefonumuz

0232 239 51 88

Mail Adresimiz

info@izmirlawyer.net