Your browser does not support SVG!

blog

Arabulucunun Sır Saklama Yükümlülüğü

Arabulucunun Sır Saklama Yükümlülüğü

Sır sahibi kişinin, bir hususun sır olarak saklanması konusunda iradesinin olmasının yanında söz konusu iradesini tutum ve davranışlarıyla dış dünyaya yansıtması gerekmektedir. Söz konusu kural, arabuluculuk yönteminin tarafları için de geçerlidir. Bilgiyi paylaşan ya da karşı tarafın bilgisine sunan tarafın, bu hususun gizli kalması yönünde iradesi ya da tutumu yoksa zaten sır saklama ya da gizli tutma yükümlülüğü de bir anlam ifade etmeyecektir. Dolayısıyla, gizli bilgi ya da sır, taraflardan birinin sorumluluk kapsamı içerisinde olan, kamunun elde etmesine izin verilmeyen, ticari, mali veya sınai önemi olan ve ona sahip olan tarafça gizli sayılan bilgidir. Arabuluculukta da sır kapsamında kalan ya da tarafların birbirlerinden sır olarak muhafaza edilmesini beklediği bilgi ve belgeler, arabuluculukta müzakere aşamasında tarafın kendisinin sunduğu belgeler, sözleşmeler, malvarlığı bilgileri veya bu süreçte diğer tarafın kendiliğinden öğrendiği bilgi ve belgelerdir. İşte müzakere aşamasındaki tarafların beyanları gibi bu bilgi ve belgeler de sır kapsamındadır. Genel olarak bilinen ya da somut bir olayla ilgilenen kişiler açısından kolaylıkla elde edilebilecek olan hususlar sır saklama yükümlülüğü kapsamında değerlendirilir[1]. Bu sebeple arabulucu, taraflarla birlikte uyuşmazlık halinde hangi bilgi ve belgelerin gizli kalacağını tespit etmeli ve sonrasında tarafları buna yönlendirmesi gerekir. Dolayısıyla arabuluculukta hem taraflar hem de arabulucu açısından öngörülen sır saklama yükümlülüğü gerek yasal düzenlemelerle koruma altına alınan sırları gerekse sözleşmelerle sır olarak kararlaştırılan bütün hususları kapsamaktadır. Ancak arabuluculukta gizliliğin kapsamı belirlenirken sadece arabulucu ve taraflar açısından sır saklama yükümlülüğü kapsamındaki hususlar değil, aynı zamanda tarafların arabulucuya başvuru sonrasında dezavantajlı duruma düşmemelerinin güven altına alınması da göz önünde bulundurulmalıdır[2].

1. Arabulucunun Kanundan Doğan Sır Saklama Yükümlülüğü

            Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nda arabulucuların “arabuluculuk çerçevesinde kendisine sunulan veya diğer bir şekilde elde ettiği bilgi ve belgeler ile diğer kayıtları gizli tutmak” yükümlülüğü, arabuluculuk meslek grubu için yeksenak bir düzenleme sağlamıştır. Buna ek olarak, arabulucunun sır saklama yükümlülüğünün kanundan doğması karşısında arabuluculuk sürecine dahil olmayan üçüncü bir kişiye ait bir sırrın, arabuluculuk sürecinde arabulucu tarafından öğrenilmesi durumunda, sır sahibinin korunması da pozitif bir dayanak kazanmıştır. Zira uyuşmazlığın tarafları açısından arabulucunun sır saklama yükümlülüğü arabulucu sözleşmesinden kaynaklanabileceği için, taraflar kanundan doğmasa da gizliliği sözleşmeyle koruma altına alabileceklerdir. Ancak üçüncü kişiler açısından arabulucu ile sır sahibi üçüncü kişi arasında sözleşmesel bir ilişki olmadığından sözleşmeye aykırılığa ilişkin yaptırımlar uygulanmayacaktır[3].

            Sonuç olarak kanun ile arabulucunun arabuluculuk görevi sebebiyle edindiği bilgilerin sır olarak saklanması yönünde bir düzenleme getirilmesi ile hem uyuşmazlığın hem de uyuşmazlığın tarafları dışındaki üçüncü kişiler koruma altına alınmıştır[4].

2. Arabulucunun Sözleşmeden Doğan Sır Saklama Yükümlüğü

            Arabuluculuk sözleşmesi ile kararlaştırılan arabulucunun sır saklama yükümlülüğü de sözleşmede hüküm altına alınan bir edim yükümüdür. Bu noktada önemle belirtmeliyiz ki arabulucunun sır saklama yükümlülüğü olması, gerek kuruma gerekse arabulucuya olan güvenin sağlanmasının bir gereği olarak arabulucu sözleşmesinden kaynaklanan bir yan edim yükümlülüğüdür. Taraflar arabulucu sözleşmesi ile arabulucunun sır saklama yükümlülüğünün kapsamını ve sınırlarını belirleyebilirler[5].

 

[1] Özsunay, Ergun; “Tahkim Yargılamasında Mahremiyet”, İstanbul Barosu Dergisi, 2004/2, s.542; Özbek, Alternatif Uyuşmazlık, s.572.

[2] Tıktık, s.139; Bu noktada arabuluculuğun çıkış noktalarından biri olan Amerika Birleşik Devletleri’nde gizliliğin ve gizlilik kurumundan doğan ispatın nasıl düzenlenildiğine bakmamızda yarar vardır. Arabuluculukta anlaşma sağlanamadığını ve tarafların duruşmaya gittiğini düşünürsek taraflardan birisi, arabuluculuk esnasında söylenenleri mahkemeye kanıt olarak sunmak isteyebilir. Bu bilgi arabulucuya özel olarak veya diğer tarafın huzurunda söylenmiş olabilir. Her türlü, bu ifadeler kanıt olarak kabul edilmez. İspatla ilgili Federal Delil Kanunu’nun 408. maddesi “Hakem huzurunda yapılan müzakerelerdeki fiil ve ifadeler, tazmin talebinin veya miktarının güvenilirliği veya geçersizliğine ilişkin kanıt olarak kabul edilemez.” şeklinde düzenlenmiştir. 408’deki ifade tam olarak, arabuluculuk veya müzakere esnasında gerçekleştirilen ifadeyi belirtmemektedir. Mahkemeler konuya daha yeni atıfta bulunsalar da Kural 408’in ardındaki prensip, bunun anlaşmazlıkların çözümünde yapılan arabuluculuk ve müzakerelere de uygulanmasını gerektirmektedir. Şu da akılda tutulmalıdır ki, Kural 408 arabuluculuğa uygulansa bile arabuluculuk esnasındaki ifadelerin tümü sürekli şekilde kanıt olmaktan muaf tutulamaz. İfadeler hukuk davasının çözümüne yönelik olmalıdır; bir ceza davası veya henüz dava aşamasına gelmemiş bir anlaşmazlığa dair olmamalıdır. Kural 408’de benzeri eyalet kanunları gibi, arabuluculuk esnasında verilen ifadeleri, duruşma öncesinde yapılan dava keşfinden korumamaktadır. Kabul edilebilirlik, keşfedilebilirlikten çok daha dar kapsamlıdır (Karyağdı, Müjgan; ”Amerika Birleşik Devletleri’nde Uygulanmakta Olan Arabuluculuğun Yasal Düzenlemesi ve Türk Hukuku ile Mukayesesi”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XI, Sayı:1-2, 2007, s.935) .

[3] Tıktık, s.140-141.

[4] Tıktık, s. 141.

[5] Özbek, Alternatif Uyuşmazlık, s.572.

Yorumlar

İletişime Geçin

İletişim Formu

Adresimiz

Dr. Faik Muhittin Adam Cad. Konak Mah. Kemeraltı 3. Beyler Sok. Danış İş Hanı K. 4 No: 401 Konak/İzmir

Telefonumuz

0232 239 51 88

Mail Adresimiz

info@izmirlawyer.net